19 Şubat 2010

LATRİNA


Arkeolojik bulgulardan anlaşılagelen , eski çağlardan beri yaygın olarak doğada ya da taşıma kaplar ile tuvalet ihtiyacı gideriliyordu. Antik Yunan ' da tuvalet için bir mekan kullanımı yaygın değildi.Ancak Antik Roma ' da ise bu durum tam tersi idi.

Latrina ; Antik Roma ' da kullanılmaya başlayan, bir duvar boyunca yüksekçe bir seki üzerine açılmış deliklerden oluşan genel bir tuvalettir.Benim ilgimi çekip de sizlerle paylaşmamı sağlayan sebeb ise ; günümüzde kullanımının tam aksine bir özellikte olmasıdır.








Tuvalet olarak kullanılan tek odalı mekanlardan Roma latrinalarına geçiş İmparator Agustus döneminde rastlanmakta. MS. I . yüzyıldan itibaren latrinaların sayısı hızla artmış.MS. II. yüzyılın ortalarında ise aynı anda 85-80 kişinin kullanabildiği latrinalar yapılmış.Romalılar günün belli saatlerinde buralara gelip hem ihtiyaçlarını karşılamak hem de özel ve önemli konuları buralarda konuşuyorlarmış. Acaba tekrar o sisteme geçilir mi çok merak ediyorum doğrusu :))













Latrina içlerinde mekanı çepeçevre saran temiz su kanalları ile onlara basınçlı su sağlayan borular mevcuttu.Günümüzde kullandığımız temizliğin olmazsa olmazlarından tuvalet kağıtları yerine , Antik Roma ' da uçları süngerli sopalar kullanılmaktaydı .Oturma yerleri ise anahtar deliği biçimindeydi.



Son olarak eklemek istediğim bir başka nokta ise ; Denizli Laodikya Antik Kentinde 2009 yılında yapılan kazılar sonucu Avrupanın en sistemli '' latrina '' nın bulunması , mediniyetin Anadolu' dan Avrupa' ya taşındığının bir başka göstergesidir.

18 Şubat 2010

TEK BİR AŞKIN KÖLESİ PROPERİTUS




Roma edebiyatının Agustus döneminde ( MÖ . 27 - MS. 14 ) özellikle gençliğin, gençlik duygularının,aşkın şiiri olarak yükselen elegia şiirinin önemli temsilcilerinden biridir , Propertius. Şiirlerinde CYNTHİA takma adını verdiği , gerçek adı HOSTİA olan bir kadına aşkı anlatır daha çok...


Cynthia'ya karşı duyduğu aşk Propertius 'un kimi zaman mutluluk kaynağı , kimi zaman da dinmez hüzünlerinin nedeniymiş.Hostia, onun ilk ve son aşkıdır, oysa Properitus , Cynthia 'nın pek çok sevgilisinden biridir sadece.


Tek bir aşkın kölesi olmayı seçen Propertius, sevgilisisn sadakatsizliği karşısında öfkeyi , kıskançlığı,çaresizliği kadar tutkularınıda dizginleyemez ve gözyaşları içinde sevgilisin kendisine dönmesini bekler.

Eros ve Psykhe heykeli
Louvre Müzesi, Paris



Onun şiirlerinde aşk , çocuk olarak betimlenmiş aynı zamanda oklarla silahlanmış kanatlı bir tanrıdır ve aşık olan üzerinde yıkıcı etkileri vardır.Şiirlerinin neredeyse tümü büyük bir aşk ve sadakatle bağlı olduğu sevgilisi Cynhia ile ilgilidir.Cynthia onu sevmeye devam ettikçe, aşk sona ermedikçe ne ölümün onun için bir önemi vardır ne de ölümden korkar , sadık sevgili Propertius.


Ölüm karşısında duyduğu tek korku ölümün onu aşkından ayrı düşürecek olması ve aynı zamanda da Cynthia ' ya karşı duyduğu aşkın ölümle yitip gitmesinin imkansızlığını işler şiirlerinde , Propertius. Aşık bir insanın ölüm karşısında kendi iç dünyasıyla nasıl korkular , nasıl çelişkiler yaşayabildiğini gösteren çarpıcı bir kanıttır Propertius....



Yazmış olduğu elegia'larının , Monobiblos adını verdiği , yirmi iki şiirinden on dokuzuncu şiiri:



Non ego nunc tristis vereor , mea Cynthia , Manes

nec moror extremo debita fata rogo;

sed ne forte tuo careat mihi funus amore,

hic timor est ipsis durior exsequiis.

Nom adeo leviter nostris puer haesit ocellis,

ut meus oblito pulvis amore vacet.


İllic Phylacides iucundae coniugis heros

non potuit caecis immemor esse locis,

sed cupidus falsis attingere gaudia palmis

Thessalis antiquam venerat umbra domum.


İllic quidquid ero , semper tua dicar imago:

Traicit et fati litora magnus amor.

İllic formosae veniant chorus heroinae ,

quas deditArgives Dardana praeda viris :


quarum nulla tua fuerit mihi, Cynthia, forma


gratior et ( Tellus hoc ita iusta sinat )


quamvis te longae remorentur fata senectae,

cara tamen lacrimis ossa futura meis.

Quae tu viva mea possis sentire favilla !

Tum mihi non ullo mors sit amara loco .

Quam vereor , ne te contempto. Cynthia , busto

Abctrahat a nostro pulvere iniquus Amor,

Cogat et invitam lacrimas siccare cadentis!

Flectitur assiduis certa puella minis.

Quare , dum licet , inter nos laetemeur amantes :

Non satis est ullo tempore longus amor..





Korkmuyorum artık , Cynthia'm , asvetli ölüler diyarından
alnıma yazılmış o ateşe gidiyorum oyalanmadan;
ama ayrı düşürecek ölümüm bei aşkım senden,
İşte bu korku çok daha fena cenaze törenimden.
Şu çocuk öyle hafifçe yapmamıştı ki gözlerime
aşkımı unutup da , savurayım küllerimi serbestçe.
Phylacus'un kahraman torunu tetlı eşin orada.
O kapkaranlık yeraltında unutamamıştı ki,
cansız elleriyle dokunmayı , arzulayıp mutluluğun kıvılcımına
geri gelmişti Thessalialı'nın hayaleti eski evine.
Orada , ne olursam olayım , benim için hep denilecek senin gölgen diye:
Büyükse aşk , geçer ölümün karşı sahiline.


Toplanıp , gelsinler oaraya güzeller güzeli kahraman kadınlar
Troia'nın ganimeti diye Argoslu askerlere sunulan kadınlar:
Senin güzelliğin yanında , Cynthia'm , hiçbiri bana senden
daha çekici gelmeyecek ( adil olsun Tellus, göz yumsun buna böyle )
Yaşlılık, uzun sürüp geciktirsede sendne ölümü,
kemikelrin bile sevgili görünecektir şu yaşlı gözlerime.
Küllerime bakarken hissedebilirsen bunu !
İşte o zaman , ne olursa olsun , ölüm hiç acı vermez bana.
Nasıl da korkuyorum , ah Cynthia, mezarımı ziyaret etmezsin diye,
hain Aşk küllerimden seni çekip ayıracak diye,
Bir de döktüğün gözyaşlarını gönlün olmadan sana kestirecek diye!
Siner sadık sevgilim sonu gelmez tehditler karşısında.
Öyleyse, vakit varken , aşka gelip coşalaım birlikte ;
Zaman hiç yetmez çünkü , bu kadar uzun süren aşka.


Hala böyle aşklar var mı .. kimbilir.....:))








16 Şubat 2010

İNGİLİZLERİN ORTA DOĞU'DAKİ CASUS SUBAYI EDWARD LAWRENCE




Lawrence (1888-1935) İngilterenin Galler kasabasında doğdu. Bir İngiliz subayı olmasının yanında ; ayrıca arkeolog, askeri stratejist, casus ve yazardır.Tarih,Arkeoloji ve Harita Bilimlerinde uzman bir bilgiye sahip olan Lawrence ; çok iyi Türkçe ve Arapça bildiğinden dolayı İngiliz Kraliyet Donanması tarafından 1912 ' de askeri uzman olarak görevlendirilir.

I. Dünya Savaşı çıkınca İngilizlerin Orta Doğu ' daki yayılmacı siyaseti doğrultusunda; Araplar ve Osmanlı'nın elindeki Arap toprakları hakkında uzman olduğundan dolayı İngiliz Hükümeti tarafından istihbaratta görevlendirilir.Araplarla geçirdiği zaman zarfında onlarla iyi geçinmiş , gelenek ve yaşantılarına ayak uydurmuş, hatta zaman zaman kendisinin Arap olduğunu bile iddia etmiştir. Bu sıkı dostluk bunlarla sınırlı kalmamış dönemin Mekke şerifinin oğlu Prens Faysal'ın , dostluğun bir simgesi olaral hediye ettiği yerel kıyafetleri Lawrence üzerinden hiç çıkarmamıştır.Bu yüzden '' Arabistanlı Lawrence '' lakabıyla tanınır.



Lawrence bu süre zarfında hiç boş durmamış Osmanlı Devletinin hakimiyeti olduğu topraklarda isyan çıkarılmasında ; kendi kavimlerinden olmayanlardan ayrılararak onları hor görmenin , dini bağlardan daha önemli olduğu propagandasını yapmıştır.Özetle vazifesi olduğu ; bölgenin Osmanlı Devletine karşı isyan haline getirmeyi başarmıştır.I. Dünya Savaşında Osmanlının açmış olduğu Yemen , Irak , Filistin cephelerinde ; Arapların İngiliz safında yer almalarını sağladı.


Lawrence Arap Prens Faysal ile birilikte




Lawrence Türkiye 'de iken arkeolojik araştırmalar adı altında Kargamış / Nizip kazı ekibine katılarak tarihi eser kaçakçılığı yaparak pek çok eserin British Museum 'a temin edilmesine neden olmuştur.Türkiye 'de yapmış olduğu başlıca arkeolojik kazılar ; Kargamış / Nizip , Zeugma Antik Kenti / Antep...






İngiliz casusu Lawrence'nin 1917-1918 yıllarında Kargamış ve diğer kültürel varlıkların bulundukları yerlere gidip gelirken kullandığı motosikleti şuan Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmekte.












I. Dünya Savaş'ndan sonra Osmanlı Devleti yıkılınca Lawrence, vazifesini tamamlamış olarak İngiltereye döndü.Savaş sonunda Arap dünyasında aynı din , dil , ırk, ülkeye mensup olmalarına rağmen birbirine düşman pek çok devlet kuruldu.Böylece İsrail Devleti'nin kurulmasına fırsat verilmiştir.


İngiliz casusunun yaptıkları bununla da sınırlı kalmamış ; Türk askerinin tecavüzüne uğradığı iddiasında bulunmuştur.Olayın Suriye'de Deraa Kalesi 'nde meydana geldiğini ileri sürmüştür.Ancak yapılan incelemeler sonucunda bu iddasının bir uydurmadan ibaret olduğu;Lawrence 'nin günlüğü üzerinde yapılan adli tıp inceleme sonucu ortaya çıkarılmıştır.Lawrence 'nin hastalıklı bir kişilikte olduğu şüphesiz ki buradan anlaşılıyor.


''Çölde İsyan'' , ''Darphane'' , ''Bilgeliğin Yedi Sütunu '' Lawrence'nin yazmış olduğu kitap ve mektuplarıdır.Özellikle BİLGELİĞİN YEDİ SÜTUNU adlı kitabı kendisiyle olan iç hesaplaşması , yer yer kendini küçük görmesi ve Arap isyanında ki rolünü abartması nedeniyle otobiyografi, tarih ve psikoloji açısından önemli bir yapıttır.

1962 yılında çekilen 7 Akademi ödüllü ''Lawrence of Arabıa'' adlı film Lawrence'nin hayatını konu almıştır.Filmde Lawrence'yi Peter O'toole canlandırmıştır.Film ,1991 yılında ABD Kongre Kütüphanesi tarafından ''kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli '' filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.



İngiliz casus arkeolog Lawrence , 1935 yılında İngiliz ordusundan emekli oldu ve aynı sene Dorsetshire ' de geçirdiği motosiklet kazasında öldü.

13 Şubat 2010

MERLİN ve BİLİNMEYEN SIRLARI













Günümüzde çekilen ''Merlin '' adlı diziyi pekçoğunuz duymuşsunuzdur ancak dizide işlenen konunun aksine Merlin 'in aslında sandığınız gibi biri olmadığını size söyleyebilirim.Merlin fanları yazıyı sonuna kadar okuyun pişman olmayacaksınız.... :))








Öncelikle Merlin'e geçmeden önce Kral Arthur'dan kısaca bahsetmek
istiyorum.Britanya Mitolojisinde çok önemli bir karakterdir ; Kral Arthur .Ancak yaşayıp yaşamadığı hala daha tartışılıyorHakkında pek çok rivayetler var .Bir rivayete göre 5. yy. sonları ya da 6 . yy. başlarında , başka bir rivayete göre ise MÖ. 2300 dolaylarında yaşadığı sanılıyor. Fakat bu henüz kanıtlanmamıştır.Arthur efsanelere göre Truva kökenli , kutsal kılıç Excalibur 'un sahibi ve aynı zamanda İngiltere 'nde kralıdır.Babası ölmeden önce Kutsal Klıcı bir kayaya gömer ve onu oradan söküp çıkaralabilen kişinin tahtına geçeceğini vasiyet etmiş. Pek çok kiş bunu dener ; fakat kimse kılıcı yerinden dahi oynatamaz. Kılıcı tek bir çekişte sökebilen tek kişi Arthur'dur . Böylece babasının vasiyet ettiği gibi kılıcı kayadan sökerek tahta geçer.



Diziden de hatırlayacağınız üzere Merlin ( Galce: Myrddin ) Arthur'un uşağı olarak saraya gelmişti. Oysa ki efsanelerde tam aksine ; Arthur yetiştirilmek üzere büyücü Merlin 'nin yanına küçük yaşta verilmiştir. Merlin onun hem öğretmeni , danışmanı hem de büyücüsüdür.Arthur tahta geçip büyük bir hakimiyet kurduktan sonra büyücüsü Merlin'nin sözünü dinleyip leydi Guenevere ile evlenecek ve hüküm sürdüğü Camelot şehrinde ''Yuvarlak Masa Şovalyeleri'' topluluğunu kurar.


Şovalyelerin görevi , adaleti korumak ve halk için çalışmaktır.Masada her şovalyenin yeri vardır ve masa yuvarlak olduğu için oturanlar eşit konumdadır.En ünlü şovalyelerden biri de Sir Lancelot 'dur.Şovalyelerin sayısı on iki ya da yirmi dörttür.





Rivayet ' e göre Merlin Arthur'a efsanevi kılıç ''Excalibur '' u almasında ona yardım etmiş , yuvarlak masayı kurup vazifesini yerine getirdikten sonra ortadan kaybolur.






12 Şubat 2010

TARİHE İZ BIRAKAN BİR YENİLİKÇİ , MUSTAFA GÜZELGÖZ



Yaratıcılıkta sınır tanımayan biri Mustafa Güzelgöz. Adını '' EŞEKLİ KÜTÜPHANE '' faaliyeti sonrasında pek çoğumuz duymuşuzdur. Beni bu yenilikçi azmi doğrusu çok duygulandırdı ve paylaşmak istedim.

Güzelgöz , 1921 ' de Ürgüp'te doğar. Askerlik hizmetini yaptıktan sonra ailesinin isteği üzerine Ürgüp ' e döner ve dönemin kaymakamının teklifi ile 1944 ' te ''Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'' ne memur olarak atanır.

Güzelgöz yolu olmadığı için şehre gelişi zor olan köylülere kitabı kendisi götürmek ister ve'' İnsan kitaba gideceğine, kitap insanın ayağına gelmelidir” der ve yola koyulur.Yolu olmayan köye haliyle motorlu araçla ulaşmak zor ama Güzelgöz yılmamış başka bir alternatif bularak kitapları köylülere eşek sırtında ulaştırma fikrini uygulamış. Deyim yerindeyse imkansızı başarmıştır. O sadece kitap okumalarına vesile olmamış cehaletin derin kuyusuna bir mum ışığı yakmıştır . Ya sonrası ?

Hemen işe koy
ulur ve Bakanlıktan kadro tasis eder , kabul edilir.Eşek sırtında götürülecek kitaplar için herbiri 90-100 adet sandıklar yaptırır ve düşer yollara.İlk önce Karacaoğlan , Aşık Galip , Hazreti Ali’nin Hayber Kalesi Cengi gibi kitapları bulundurarak köylüye okuma alışkanlığı kazandırmayı hedefler.Zamanla okuma hevesi gelişen köylüler tarihi romanlar , dini kitaplar , tarım ve sağlık vb. konularda kitapları okumaya başlamış ve daha sonra ''Romanda gerçekçilik ve doğalcılık akımlarının yaratıcısı'' olarak kabul edilen BALZAC romanlarını okumaya başlamışlar.

Güzelgöz bu yaptıklarıyla yetinmeyerek zamanın bir geleneği olan ; köy kadınlarının erkeklerin yoğun olduğu yere gitmeme eğilimini kırmak ve onlarında kütüphaneden faydalanmaları için bir formül bulur. O zamanda yeni çıkan Zenith ve Singer firmalarına mektup yazarak , reklamlarını yapacağını belirterek kütüphaneye dikiş makineleri tedarik etmelerini sağlar.


Güzelgöz 'ün ünü dünyaya açılmıştır. Nasıl mı?

1963 yılında Amerika' da yapılan bütün dünya ülkelerinin yaratıcı insanlarının yarıştığı bir yarışma düzenlenir ve Türkiye ' den de bir aday bildirmeleri istenir.Devlet Planlama Teşkilatı Güzelgöz 'ün yaptıklarını düşünerek onu aday göstermeye karar verir.Kısa bir süre sonra Amerika Haber Merkezinden inceleme yapmak için Ürgüp 'e 3 kişi gelir.Konuklar köyün muhtarını yanlarına alarak Güzelgöz'ü yanlarına katmadan incelemeye başlarlar.Sırayla tüm köylüye kitap uzatarak okumalarını isterler ve karşılaştıkları olumlu sonuç karşısında bunu rapor ederler ve birkaç fotoğraf ekleyerek bunu yarışma jürisine sunarlar.

21 Kasım 1963 'te bütün dünya ülkelerinin yaratıcı insanlarının eserleri biraraya toplanır. İlk eleme sonrasında geriye beş aday kalır.Bunlardan ikisi ; Türkiye ve İtalya dır. İtalyanın adayı ; köprü altı çocuklarını okutmuş , yetiştirmiş, üniversite okumalarını sağlamıştır. Jüri üyelerinin büyük çoğunluğu İtalya'dan yana oylarını kullanmışlar ancak jüri başkanı D.Cooke oyunu Türkiyeden yana kullanır .Gerekçesi ise şudur;

“Benim oyum Türkiye'ye.Eğer İtalyan adayın eğittiği, yetiştirdiği çocuklara eşekle kitap getirseydi köprüaltı çocukları olmazdı.Türkiye'den katılan aday köprüaltı çocukları olmasın diye çalışmalar yapmıştır ” der ve yarışmayı Güzelgöz 'ün kazanmasını sağlar.Amerikalı bir yardım kuruluşundan gezici kütüphane çalışmaları devam etsin diye 1960 model bir jeep hediye edilir.Ancak daha sonra Güzelgöz hakkında kendi işini yapmadığına dair bir şikayette bulunulur ve savunması istenir bunun üzerine Güzelgöz emekliliğini ister ve köyden güzel bir uğurlamayla ayrılır.





Merak edip insanlık gönüllüsü Güzelgöz' ün bu azimli yaşam yolculuğunu okumak isteyenler ; Fakir Bayburt 'un ''Eşekli Kütüphaneci '' ve Tayfun Talipoğlu'nun yazıp Aydın İleri 'nin derlediği ''Eşekle Gelen Aydınlık'' adlı kitapları okuyabilrsiniz....:)


















6 Şubat 2010

''İyi yanıtlar bulmak yerine iyi sorular sormak..'' P.Coelho


Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun kitapları şimdiye dek dünyada 135 milyon sattı. '' Simyacı'' , ''Hac '' , On Bir Dakika'' , ''Portebollo Cadısı '' , ''Şeytan ve Genç Kadın '' başlıca kitapları...Hatta kitabıyla aynı adı taşıyan '' Veronica dicides to die'' beyazperdeye aktarıldı ve 2009 yılında gösterime girdi ve ana karakter Veronica 'yı Sarah Michelle Gellar canlandırdı.

Yazarın kitaplarındaki temalardan biri hayallere ulaşmak için ödenmesi gereken bedel.Bence yazarın böylesine büyük bir başarıya imza atmasındaki dönüm noktası ; ailesine yazar olmak istediğini söylediğinde akıl hastanesine yatırılması ve üç kez elektro şok tedavisine maruz kalması.Yaşadığı dönemden midir yoksa ailesi tarafından mı bilinmez ama yazar olmak Coelho için imkansız görülmüş ki böylesine acı bir tablo ile karşı karşıya kalmış . 26 yaşına geldiğinde ise muhalif düşünceleri yüzünden işkence gördü.

Yaşadıkları yüzünden olsa gerek hayallerinden vazgeçmemiş , aksine ona sımsıkı sarılmış Coelho. Bu yüzden konuşmalarının tümünde yaptığı işi sevgiyle yaptığını belirtiyor ve herkese bu konuda tavsiyede bulunuyor.

3 Şubat 2010

TREPANASYON , DÜNYANIN İLK BEYİN AMELİYATI ANADOLU 'DA...


Günümüzden yaklaşık olarak 10.000 yıl öncesinde Anadolu'da Akasaray ilçesi AŞIKLI HÖYÜK ' te ilk beyin ameliyatı yapıldığı bulunan bir kafatası ile tespit edildi. Bu işleme ''Trepanasyon '' , baş delgi ameliyatı deniliyor.


Uygulama kafatasına bir delik açılarak ardından kemik alınarak yapılmış. işlem sonunda da tekrar kafatası kapatılmış.Bu uygulamanın kişi ölmeden , hayattayken yapıdığını araştırmacılar delik etrafındaki gözeneklerden ve delik kenarlarının kalınlaştırılmasından anlamışlar.Bu yöntemin çoğu toplumda herhangi bir rahatsızlık olduğunda , ruhsal rahatsızlıkları olan kişilere,baş ağrısı çekenlere ya da yüksek tansiyon hastalarının ağrılarının geçmesi için uygulandığı söylendi. Ancak Aşıklı sankinlerinden bulunan bu kafatası sahibine yapılan bu ameliyatın hangi amaçla yapıldığı hala daha gizemini korumakta. :)

Bu ameliyatın ilginç bir noktası ise ameliyatın ''obsidyen'' ile yapılmasıdır.Burda ki amaç ; taş üzerinde mikrop üreyemediği için hastanın herhangi bir şekilde ameliyat esnasında mikrop kapmamasındandır.Aşıklı sakinlerinin tıpda ne kasar ileri bir düzeyde olduklarını kanıtlayan bir diğer olay ise ; ameliyat sonrasında derinin dikilmesi işleminde karıncalardan faydalandıkları öğrenince hayranlığınız eminim benim kadar sizin de artmıştır.

Son olarak bulunan kafatası Akaray Müzesi' nde meraklılarını bekliyor..........

2 Şubat 2010

BARIŞ İÇİNDE GELEN , İMHOTEP



2001 yılında gösterime giren THE MUMY RETURNS filminden pekçoğumuzunda hatırlayacağı bir karakter imhotep... Aslında onun Mısır ' da başrahip olmasının yanınada bilmediğimiz daha pek çok özelliğinin olduğunu biliyor muydunuz? İmhotep (M.Ö. 2667 - M.Ö. 2648), eski Mısır ' da yaşamış ve kendisi mimar , yazar , hekim aynı zamanda fravun Djoser 'in veziri idi. Adı '' Sulh ve Sükundan gelen '' anlamında olan İmhotep , ilk yapılan basamaklı piramidin mimarıdır.[1] M.Ö. 2630'da Sakkara'da bulunan ve basamaklı piramit olarak bilinen Zoser piramidini o yapmıştır.

Peki eski Mısır ' da Tıbbın iki sembolle gösterildiği yılan sembolünün yanında İmhotep 'nde kullanıldığını söylersem sizlerde benim gibi şaşırırsınız sanırım :) Mısır halkı onu en büyük doktoru olarak görmeliki bu denli tanrısallaştırılmış.

1929 yılında İmhotep 'in bir efsane değil gerçekten yaşamış olduğu şöyle anlaşıldı ; Sakkara civarında bulunan firavun Zoser'in heykelinin kaidesinde adı ve rütbelerinin yazılı ele geçirildi. İşin ilginç yanı ; yapılan tüm kazılarda İmhotep 'in mezarına rastlanılmamakla kalınmamış ölümünden bahseden bir yazıtın da olmamasıdır.


Bir rivayete göre İmhotep 'in mezarının olmayışının nedeni ; öldürülmeden önce İmhotep 'in yaşadığı yasak aşkı yüzünden lanetlenip diri diri mumyalanmasıdır.Filmden de hatırlayacağınız üzere İmhotep ölürken '' geri dönüp dünyaya büyük bir kaos yaşatacağını'' konusunda yemin ettiği rivayet edilmekte.